- Ayrıntılar
- Üst Kategori: 8. Sınıf
- Kategori: Zekat ve Sadaka
- Gösterim: 213
1. İslam’ın Paylaşmaya ve Yardımlaşmaya Verdiği Önem
Yardımlaşma insan için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. İnsan doğumundan ölümüne kadar hayatını yardımlaşma sayesinde sürdürebilir. Toplumda herkes bir diğerine muhtaçtır. İhtiyaçlarımızı ancak başkalarının yardımıyla karşılayabiliriz. Bu konuda Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:"Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez. Onu düşman eline bırakmaz. Her kim Müslüman kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun ihtiyacını giderir. Her kim bir Müslümanın bir sıkıntısını giderirse Allah da onun kıyamet sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir. Her kim dünyada, bir Müslümanın (ayıbını) örterse Allah da kıyamet günü onun (ayıbını) örter." 1 Doktoru, hastası; öğretmeni, öğrencisi; işvereni, işçisi; kadını, erkeği; zengini ve fakiriyle toplumda insanlar birbirlerini tamamlamaktadır. Bir insan iş adamı olabilir ama fabrikasında çalışacak işçilere ihtiyacı vardır. İşçileri olmazsa işini devam ettiremez. Yöneticiler ancak çalışanların haklarını koruyup onlara değer verdikleri zaman faydalı ve verimli sonuçlar alabilirler. Kısacası toplum paylaşma ve yardımlaşma sayesinde ayakta kalabilir.
Eğer toplumdaki bireyler birbirlerini ihmal eder ve yardımlaşmayı terk ederlerse insanlar arasında sevgisizlik, düşmanlık, çatışma artar. Toplumdaki birlik, beraberlik ve huzur ortamı zarar görür. Bu nedenle toplumlar için sosyal dayanışma çok önemlidir. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah, “…İnsanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” 2 buyurarak insanın yaratılış amacının kendisine kulluk etmek olduğunu bildirmiştir. Allah’a (c.c.) kul olmak insana bazı sorumluluklar yükler. Kişi, ancak bu sorumluluklarını yerine getirdiği takdirde iyi bir insan ve iyi bir kul olabilir. Bu sayede hem Allah’ın (c.c.) rızasını hem de kulların sevgisini kazanır. İyi bir kul olabilmek için öncelikle bütün varlıkların Allah (c.c.) tarafından yaratıldığının unutulmama- sı gerekir. İşte bu yüzden Müslüman, mahlûkata (yaratılmışlara) sevgiyle bakar. Kendisini yaratan Allah’ın (c.c.) rızasını mahlûkata sevgi göstererek kazanmaya çalışır. O’nun (c.c.) kendisine lütfettiği nimetleri ihtiyacı olan kardeşleriyle paylaşarak mutlu olur. Allah (c.c.) sevgisinden kaynaklanan bu merhamet duygusu insanlarla birlikte tüm yaratılmışları kapsar. Çünkü onları da Allah (c.c.) yaratmıştır ve onlar da Allah’ın (c.c.) kullarıdır.3 Onlar üstlendikleri rollerle hayatımızı güzelleştirmekte ve bize faydalı olmaktadırlar. Bitki ve hayvanları korumak, Müslüman için bir kulluk görevidir. Bu konuda Yüce Allah, “Bitkiler ve ağaçlar secde ederler. Göğü Allah yükseltti ve mîzanı (dengeyi) O koydu. Sakın dengeyi bozmayın.”4 buyurmaktadır. Hz. Peygamber ise “Merhametliler (var ya!) ... Rahman, işte onlara merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki gökyüzündekiler de (melekler) size merhamet etsin.”5 buyurarak yeryüzündeki canlı cansız her türlü mahlukata merhamet gösteren Müslümanların meleklerden merhamet göreceğini vurgulamıştır. Müslüman, yakın çevresinden başlamak üzere tüm yeryüzünden sorumludur. İnsanı ve insanın içinde yaşadığı dünyayı koruyabilmek ancak yardımlaşmayla mümkündür. İslam dini insana ve topluma faydalı olan hususlarda yardımlaşmayı emrederken zararlı ve kötü olan işler üzerinde yardımlaşmayı yasaklamıştır. Bu konuda Yüce Allah, “ … İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah'a karşı gelmekten sakının…”6 buyurmaktadır. Bir başka ayette de “…(Ey müminler!) Siz hayır işlerinde yarışın…”7 buyurarak Müslümanları insanlığa faydalı olacak işlerde yarışmaya çağırmaktadır. Hepimiz bazen tek başımıza çözemeyeceğimiz sorunlarla karşılaşırız. Bunları aşmak için başkalarının yardımına ihtiyaç duyarız. Bu konuda bize yardım etmeye çalışanlar olunca sevildiğimizi ve değerli olduğumuzu hissederiz. Hz. Muhammed (s.a.v.) bu konuda; "Kim bir Müslümanın dünya sıkıntılarından bir sıkıntısını giderirse, Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim darda kalan bir kimsenin işini kolaylaştırırsa, Allah da dünya ve ahirette onun işlerini kolaylaştırır. Kim bir Müslümanın ayıbını örterse, Allah da dünya ve ahirette onun ayıplarını örter. Kul, kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da onun yardımcısı olur."8 buyurmuştur. Müslüman paylaşma ve yardımlaşmaya yakın çevresinden başlamalıdır. Çünkü herkes kendi çevresindekilerle ilgilendiğinde toplumsal ilişkiler kendiliğinden sevgi ve kardeşlik üzerine kurulmuş olur. Ayrıca yakınındakilere duyarsız olanların uzaktakilerin dertleriyle ilgilenmesi çok daha zordur. Yüce Allah, “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” 9 buyurarak bu konudaki sorumluluklara dikkat çekmektedir.
İslam, paylaşma ve yardımlaşma duygusunu güçlendirmeyi amaçlar. Bu konuda Müslümana yol gösterir. Herkese kendi durumuna göre yardım etmeyi tavsiye eder. Böylece insanı cimrilik ve bencillik tutsaklığından kurtarıp paylaşmanın verdiği mutluluğa ulaştırmak ister. Hz. Muhammed (s.a.v.) her konuda olduğu gibi yardımlaşma konusunda da en güzel örnektir. O, yardımın büyüklüğünün değil, yardımı yapanın niyetinin ve samimiyetinin önemli olduğunu öğretir.10 Bir tebessümle de olsa yardımlaşmaya teşvik eder.11 Hiçbir iyilikte bulunamayan bir Müslümanın, eli ve dili ile başkalarına zarar vermemesinin bile sevap olduğunu haber verir.12
Paylaşma ve yardımlaşma her Müslümanda olması gereken bir özelliktir. Hz. Peygamber “Müminler birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet etmede ve şefkat göstermede bir bedenin organları gibidir. Bedenin bir organı rahatsızlandığında diğer organlar da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıya ortak olur.” 13 buyurarak yardımlaşmanın önemini vurgulamaktadır. Bizler de her fırsatta birbirimizle yardımlaşarak aramızda sevgiyi güçlendirmeye ve Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmaya çalışmalıyız.
- Ayrıntılar
- Üst Kategori: 8. Sınıf
- Kategori: Zekat ve Sadaka
- Gösterim: 281
2. Zekât ve Sadaka İbadeti
İslam Müslümanlara birçok yardımlaşma yolu öğretmiştir. Bu yardımlaşma çeşitlerinden biri de zekâttır. Zekât, sözlükte temizlenme, çoğalma, bereket, gelişme gibi anlamlara gelir.14 İslam’ın beş şartından biri olan zekât, dinen zengin sayılan Müslümanların yılda bir kez mallarının belli miktarını ihtiyaç sahiplerine vermelerine denir. Zekât, akıllı, ergenlik çağına girmiş zengin Müslümanlara Allah’ın (c.c.) bir emridir. Mutlaka yerine getirilmesi gerekir. Kur’an- Kerim’de Yüce Allah, “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin. Kendiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız, Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı görür.”15 buyurmaktadır. Bir başka ayette de “Onları, ticaret de alışveriş de Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.”16 buyurarak zekâtın önemine dikkat çekmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.) ise; "İslam beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şahitlik etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekât vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak." 17 buyurarak zekâtın İslâm’ın beş esasından biri olduğuna işaret etmiştir.
İslam, yardımlaşmayı sadece zekât ibadetiyle sınırlandırmaz. Zengin veya fakir herkesin elinden geldiğince iyilik yapmasını, ihtiyaç sahiplerine yardım etmesini ister. Bu noktada önemli kavramlardan biri de infaktır. Sözlükte harcama yapmak anlamına gelen infak, müslümanın Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmak için sahip olduğu mallardan Yüce Allah'ın emrettiği harcama yapması, bağışta bulunmasıdır.18 Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah; “Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın (infak edin)...”19 buyurarak infak etmenin önemine dikkat çekmiştir. Hz. Peygamber ise; "Her türlü malda zekâttan başka öden mesi gereken haklar da vardır."20 diyerek Müslümanları zekât dışında da Allah (c.c.) için yardım yapmaya çağırmıştır. İslam’ın Müslümanlara öğrettiği diğer bir yardımlaşma çeşidi de sadakadır. Kelime anlamı olarak sadaka, doğru söylemek ve verdiği sözde durmak demektir. Terim olarak, bir Müslümanın Allah’ın (c.c.) sevgisini kazanmak amacıyla yaptığı hayırlı işlerin tamamı için kullanılır.21
Sadaka, Allah (c.c.) rızasını kazanmak için yapılan bir fedakârlıktır. O fedakârlığı yapan kimsenin Allah’ı (c.c.) unutmadığını ve O’na verdiği kul olma sözünü tuttuğunu gösterir. Bu yönüyle sadaka Allah’a (c.c.) olan sadakatin bir işaretidir. Zekât, sadece zenginlere ait bir sorumluluk olmasına rağmen infak ve sadaka bütün Müslümanları kapsar. Bu ibadetleri zengin-fakir, kadın-erkek, büyük-küçük tüm Müslümanların yapması gerekir. Çünkü sadaka Müslümanın Allah’a (c.c.) duyduğu sevgiden kaynaklanan bir ibadettir. Bazen yarım bir hurma bile Allah (c.c.) katında Uhud Dağı kadar büyük bir sadaka olur.22 Birine yol tarif etmek, yaşlı birine yardım etmek, hatta hayvanlara su vermek bile sadakadır. Sadaka Müslümanın hayata bakış açısıdır. O her fırsatta Allah’a (c.c.) verdiği sözü hatırladığını göstermek için iyilik yapar. Sadaka farz bir ibadet olmasa da Kur’an ve sünnette sadaka vermeyi teşvik eden pek çok ayet ve hadis vardır. Bunlardan bazıları şunlardır: 99 “Sadaka veren erkeklere ve sadaka veren kadınlara ve Allah'a güzel bir ödünç verenlere, verdiklerinin karşılığı kat kat ödenir ve onlara değerli bir mükâfat vardır.”23 99 “Herhangi birinize ölüm gelip de, “Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!” demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın.”24
Kimler zekât vermelidir?
Zekât ibadetinin, Kur’an-ı Kerim’de yirmi yedi ayette namazla birlikte zikredilmesi bu ibadete Allah’ın (c.c.) verdiği önemi göstermektedir. İslam dininde akıllı ve ergenlik çağına girmiş, nisab miktarından fazla mala sahip olan her zengin müslüman zekât vermekle mükelleftir. Bir kimsenin zekât vermekle yükümlü olabilmesi için bazı şartlar vardır. Bu şartlar şunlardır:
- Zekât verecek kimsenin müslüman olması gerekir. Malını dilediği gibi kullanma ve harcama imkanı olanlar zekat verirler.
- Zekât verecek kimsenin akıllı ve ergenlik çağına girmiş olması gerekir. Şafii mezhebinde dinen zengin sayılan çocukların zekatlarını velileri, vasileri verirler.
- Bir kimse temel ihtiyaçlarını karşıladıktan ve varsa borçlarını ödedikten sonra dinen belirlenen miktarda mala sahipse zengin sayılır. Bu asgari miktara nisab denir. Her malın nisab miktarı farklıdır. Zekât verilecek malın üzerinden bir yıl geçmesi gerekir.
Zekâtı verilmesi gereken mallar ve nisab miktarları:
- Altının nisab miktarı 85 gramdır. Ticaret malı ve paranın da 85 gram altının değerine ulaşması gerekir. Bunların zekâtı kırkta bir oranında verilir.
- Küçükbaş hayvanlarda zekât verilmesi için en az kırk hayvana sahip olmak gerekir. Küçükbaş hayvanlarda kırktan yüzyirmiye kadar bir koyun zekât verilir.
- Büyük baş hayvanlardan sığır ve mandada nisab (alt limit) otuzdur ve 30 sığır için iki yaşında bir buzağı zekât olarak verilir.
- Beş devesi olanın zekât vermesi gerekir. Beş deve için bir koyun verilir.
- Toprak ürünlerinden alınan zekâta öşür adı verilir. Toprak ürünlerinde zekât; sulama, gübreleme gibi masraflar yoksa onda bir, varsa yirmide bir oranında verilir.
- Madenlerde ise çıkan madenin miktarına bakılmaksızın beşte biri oranında zekât verilir.
burada zekat tablosu var
Zekât kimlere verilir?
Zekât yılda bir kez verilir. Zekât verilecek kimseler Kur’an-ı Kerim’de “Sadakalar (zekâtlar) Allah'tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, (zekât toplayan) memurlara, gönülleri (İslâm'a) ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda olana, yolda kalana mahsustur. Allah pek yi bilendir, hikmet sahibidir.”30 ayetiyle açıklanmıştır. Zekât verilecek kimseler şunlardır:
Yoksullar: Nisap miktarından daha az malı olan muhtaç kimselerdir. Bunlara fakir de denir. 99Düşkünler/Miskinler: Hiçbir malı veya geliri bulunmayan çok zor durumda olan kimselerdir.
Zekât toplayan memurlar: Devlet adına zekâtı toplamakla görevli kimselerdir.
Gönülleri İslam’a ısındırılacak olanlar: Müslüman olmadığı halde İslam’a ısındırılmak istenen kimselerdir.
Köleler: Özgürlüğü elinden alınmış kimselerdir.
Borçlular: Borçlu olup nisap miktarından daha az malı bulunan kimselerdir.
Allah yolunda olanlar: İslam’ın yayılması ve öğretilmesi için çaba gösteren kimselerdir. Yolda kalanlar: Memleketinden uzakta bir nedenden dolayı parasız ve çaresiz kalan kimselerdir.
Kur’an-ı Kerim’de zenginlerin mallarında yoksul ve muhtaç kimselerin hakkı olduğu “Onların mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır.” 31 ayetiyle açıklanmıştır. İşte zekât bu hakkın, hak sahiplerine ödenmesidir. Bu nedenle zekât verilen kimseleri incitmemek için son derece hassas davranılması gerekir. Allah’ın (c.c.) hoşnutluğunu kazanma niyetiyle insanları incitmeden verilen zekât, malı artırır ve bereketlendirir.32
Sadakatin İfadesi: Sadaka
Sadaka kapsamlı bir ibadettir. Herkes imkânına göre sadaka ibadetini yerine getirebilir. Zengin olanlar büyük yardımlar yapabilir. Maddi imkânı kısıtlı olanlar ise sahip oldukları ölçüsünde sadaka verebilirler. Maddi yardım yapamayanlar başka şe- killerde insanlara yardım ederek bu ibadeti yapmış olurlar. Hastalık gibi nedenlerden ötürü başkalarına yardım edemeyenler bile kötülükten ve kötü sözden uzak durarak sadaka sevabı kazanabilirler. Müslümanın her hayırlı işi kendisi için bir sadakadır. Hz. Peygamber bir hadisinde “Kardeşine gülümsemen senin için bir sadakadır...”33 buyurmuştur. Paylaşma ve yardımlaşmanın Yüce Allah’ın sevgisini kazandıracağı, sadaka vermemenin Müslümanları çeşitli tehlikelerle karşı karşıya bırakacağı bir ayette şöyle ifade edilmektedir: “Allah yolunda harcama yapın; kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin, kuşkusuz Allah iyilik edenleri sever."34
Fıtır Sadakası Fitre Nedir?
Sadaka çeşitlerinden biri de fıtır sadakasıdır. Fıtır sözlükte; yaratılış, Ramazan’ın sona ermesi ve iftar vakti orucun açılması gibi anlamlara gelmektedir. Temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra, nisab miktarı kadar malı bulunanlar kendileri ve bakmakla yükümlü oldukları kimseler için fıtır sadakası verirler. Bu kimselerin fıtır sadakası vermesi vaciptir. Fıtır sadakası; Yüce Allah'ın bize bahşettiği varlığımızın bir şükrü, Ramazan ayında oruçluyken istemeden yaptığımız kusurlu davranışlarımızın bir özrüdür. Ülkemizde daha çok fitre olarak bilinir. Fıtır sadakasının bayram namazı vaktine kadar verilmesi gerekir. Böylece bu sadaka sayesinde ihtiyaç sahipleri de bayram coşkusuna ortak edilmiş olur. Fıtır sadakası olarak verilecek sadakanın miktarı, veren kişinin bir günlük yemek masrafı kadardır. Bu sadaka zekât verilebilecek durumda olanlara verilir. Fitre verirken akrabaları, yakın komşuları, ihtiyacı olduğunu bildiğimiz kimseleri öncelememiz doğru olur. Fitre miktarının alt sınırı her yıl Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından ilan edilir. Bu ibadetleri yaparken kimseyi incitmemek gerektiği unutulmamalıdır. Çünkü Yüce Allah ancak başa kakmadan yapılan yardımları kabul edeceğini Kur’an-ı Kerim’de şöyle haber vermektedir: “Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rableri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.”35